Türkiye'nin yetiþtirdiði en önemli cilt uzmanlarýndan Profesör Agop Kotoðyan hayatýný kaybetti. Prof. Doktor Agop Kotoðyan; ilkokuldan mezun olduktan sonra gümüþ atölyesinde çalýþýrken kolunu pres makinesine kaptýrdý, doktorlar yaþamaz dedi, günlerce komada kaldý. Bu kazada bir kolunu kaybettiði için 'Kolsuz Agop' olarak bilindi. 2005'te Hürriyet'te yayýnlanan hayat hikayesinde mücadele azmi þöyle anlatýlmýþtý: ''Dr. Kotoðyan, 1952’de geçirdiði kazadan önce çoðu kiþi gibi sað elini kullanýrmýþ. Onu kaybedince sol eliyle iþ görebilmek için çok çalýþmýþ. Dikiþ atmayý öðrenmek için evde ne kadar sökük ve yýrtýk varsa dikermiþ. Ýki yýl içinde tüm bu iþleri kimseden yardým almadan tek baþýna yapýyor hale gelmiþ.'' Profesör Agop Kotoðyan, bir çok ülkenin üniversitesinden teklif almasýna raðmen Türkiye'de yaþamýna devam etti. 'Neden gitmedin' dendiðinde 'Kolsuz Agop' þu yanýtý vermiþti: '' Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiðin güzel ve iyi günleri sevmek demek deðildir. Ýyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanýn yanýnda kalmak demektir yurt sevgisi.''
Tek kolu olmadýðý için "Kolsuz Agop" lakabýyla tanýnan ünlü profesör, 79 yaþýnda hayata gözlerini yumdu.
Profesör Agop Kotoðyan'ýn öldüðünü CHP Ýstanbul Milletvekili Selina Doðan, kiþisel Twitter hesabýndan duyurdu. Doðan, "Ülkemizin yetiþtirdiði en kýymetli dermatologlardan biri olan Prof. Dr. Agop Kotoðyan’ý nam-ý diðer 'Kolsuz Agop’u' kaybetmenin üzüntüsü içindeyiz. Asdvads hokin lusavore. Topraðý bol olsun" diye belirtti.
Efsane doktor Kolsuz Agop hayatýný kaybetti
1938 yýlýnda Ýstanbul’a göç ederek Samatya’ya yerleþen yoksul bir ailenin ilk çocuðu olan 'Cildiyeci Kolsuz Agop'un efsane yaþam hikayesi 13 Þubat 2005 yýlýnda Hürriyet Gazetesi'nde þöyle anlatýlmýþtý:
KOLUNU PRES KAPTI
Agop’un babasý Kirkor Kotoðyan, 1911 doðumlu. Kirkor Bey, 25 yaþýndayken Yozgat’ýn Ýðdere Köyü’nde yaþayan Makruhi Haným’la evlenmiþ. Aile 1938’de Ýstanbul’a gelmiþ ve Samatya’ya yerleþmiþ. 'Kolsuz Agop', 1939'da Ýstanbul Üniversitesi Týp Fakültesi’nin Cerrahpaþa’daki hastanesinde doðmuþ. Agop, daha ilkokuldayken iþe baþlamýþ. Mezun olduðu yýl bir gümüþ atölyesinde çalýþýyormuþ. Sýcak, çok sýcak bir yaz günü, gümüþ kalýplarý plaka haline getirmek için kullanýlan presin silindiri iþ önlüðünün kolunu kapmýþ. Sonra da elinin tamamý omuzuna kadar presin altýnda un ufak olmuþ.
DOKTORLAR 'YAÞAMAZ' DEMÝÞ, GÜNLERCE KOMADA KALMIÞ
Hastaneye vardýðýnda doktorlar, ‘Bu çocuk yaþamaz’ demiþ. Ameliyat olmuþ, günlerce komada kalmýþ ve bir gün gözlerini açýp hayata yeniden merhaba demiþ. Kaderin cilvesi bu ya, yine Cerrahpaþa Hastanesi’ndeymiþ.
O yaz sonunda kendisini tamamen toparlamýþ ama çevresindekilerin acýyarak bakmasý kalbini çok kýrýyormuþ. Bu yüzden kayýt yaptýrdýðý halde okula gitmeyeceðini söylemiþ babasýna. Okula gitmemiþ ama aldýðý ders kitaplarýný her gün muntazaman okuyarak kendine göre bir tedrisat yapmýþ. Okulsuz geçen bu yýl boyunca hep düþünmüþ. O küçük ve artýk tek kollu bedeniyle bir meslek sahibi olamayacaðýna karar vermiþ. ‘Okumalýyým, her ne pahasýna olursa olsun okumalýyým’ demiþ. Ve dönem baþlayýnca Kumkapý Bezciyan Ortaokulu’nda eðitime geri dönmüþ.
Bütün okul hayatý boyunca, yazlarý ve hafta sonlarý çalýþmaya devam etmiþ. Tahtakale’de iþportacýlýk yapmýþ. Konfeksiyon atölyelerinde ilik makinelerinde çalýþmýþ.
TEK KOLLU OLDUÐU BASKETBOL OYNAYAMADI, FUTBOLA BAÞLADI
Ortaokulda baþarýlý olmuþ ama esas zirveyi Galata Getronogan Lisesi’nde yapmýþ. Her yýl okul birincisi olmuþ, takdirlerle dönmüþ evine. Agop Bey, hasta Fenerbahçeli. Tam 26 yýldýr Fenerbahçe Kulübü üyesi. Basketbolu çok seviyormuþ. Ama tek kollu olduðu için oynayamamýþ. ‘Ben de sahada top koþtururum’ demiþ ve lisede futbola baþlamýþ. Oynayamazsýn demiþler, aldýrmamýþ. Çok da güzel oynamýþ. Ve hatta, o devrin ünlü takýmý Samatya Gençler Kulübü’nün kadrosuna girmeyi baþarmýþ.
1957’de Ýstanbul Üniversitesi Týp Fakültesi’ni kazanýnca doðduðu, yeniden hayata döndüðü Cerrahpaþa Hastanesi’nde bulmuþ kendini. Kapýsýndan içeri girdiði ilk gün ‘Bir zamanlar beni kurtardý bu hastane, þimdi nöbet sýrasý bende’ diye düþünmüþ. Bu dönemde lise öðrencilerine özel dersler vererek okul parasýný kazanmaya devam etmiþ. Ayrýca, Cerrahpaþa’nýn futbol takýmýnda oynamayý da ihmal etmemiþ. 1963’te okul birincisi olarak doktorluk diplomasýný almýþ. Bir yýl Çapa’nýn Deri ve Frengi Hastalýklarý Kliniði’nde çalýþmýþ. 1964’te Cerrahpaþa’daki Dermatoloji Kürsüsü’nde asistan olarak göreve baþlamýþ. Uzmanlýk tezinin baþlýðý, ‘Ýmpetigo Herpetiformis Vak’alarý Üzerinde Klinik ve Biyoþimik Araþtýrmalar.’ Yani uçukla ilgili çalýþmýþ.
DÖRT AYDA ALMANCA ÖÐRENMÝÞ
1967’de uzman olmuþ. Cerrahpaþa Týp Fakültesi’nde baþasistan olarak çalýþýrken üniversite tarafýndan Ekim 1969’da Almanya’ya gönderilmiþ. Dört ayda Almanca’yý öðrenmiþ. Hamburg Saar Üniversitesi Dermatoloji Kliniði’nde ünlü dermatolog Prof. Dr. Nödl’ün yanýnda çalýþmaya baþlamýþ. Ayrýca ayný üniversitenin alerji ve histoloji bölümlerinde çalýþmýþ. Kliniklerde gösterdiði baþarýdan dolayý, Alman Üniversite Kurulu’nun talebiyle okulda kalma süresi bir yýl daha uzatýlmýþ.
SOL KOLUNU KULLANARAK DÝKÝÞ ATMAYI ÖÐRENMEK ÝÇÝN EVDE NE VARSA DÝKMÝÞ
Dr. Kotoðyan, 1952’de geçirdiði kazadan önce çoðu kiþi gibi sað elini kullanýrmýþ. Onu kaybedince sol eliyle iþ görebilmek için çok çalýþmýþ. En büyük zorluðu da üniversitedeyken çekmiþ. Tek eliyle tüplerden þýrýngaya ilaç çekmeyi, bu ilacý hastaya enjekte etmeyi öðrenmek için geceleri hastanede nöbete kalmýþ, evde portakallara su þýrýnga edermiþ. Dikiþ atmayý öðrenmek için ise, evde ne kadar sökük ve yýrtýk varsa dikermiþ. Ýki yýl içinde tüm bu iþleri kimseden yardým almadan tek baþýna yapýyor hale gelmiþ.
ALMANCA'DAN SONRA KENDÝ ÇABASIYLA FRANSIZCA VE ÝNGÝLÝZCE DE ÖÐRENMÝÞ
1972’de Cerrahpaþa Týp Fakültesi’ne geri döndükten bir yýl sonra doçentlik sýnavýný baþarýyla vermiþ. 1979’da ise, ‘Akne Vulgaris Vak’alarýnda Ýmmunolojik Araþtýrmalar’ baþlýklý teziyle profesör kadrosuna atanmýþ. Almanca’dan sonra yine kendi çabasýyla, Fransýzca ve Ýngilizce öðrenmiþ. Dünyanýn birçok ülkesinde dersler, konferanslar vermiþ, nam salmýþ. Özellikle son iki yýlda dýþarýdan gelen hasta sayýsýnda büyük bir artýþ olmuþ. Uluslararasý týp dergilerinde yayýmlanan makalelerinin sayýsý 300’ü aþmýþ, cilt hastalýklarý üzerine iki kitap yazmýþ.
YURT SEVGÝSÝ BUDUR
Birçok ülkenin üniversitesinden teklif almýþ: Almanya, Fransa, Kanada, Amerika... ‘Burada kal, kürsünün baþýna geç’ demiþler. O, bunlarýn hepsini elinin tersiyle geri çevirmiþ. ‘Ermeni olduðun için dedeni, fukara olduðun için kolunu kaybettiðin o ülkede ne iþin var’ demiþler, gülmüþ geçmiþ. Peki ne düþünmüþ? ‘Evet doðrudur: Ülkemde çok acý çektim. Sefaletin dibinde yaþadým. Doðrudur: Dedemi, çocukluðumu, kolumu kaybettim. Ama yolumu kaybetmedim. Bu ülkede yaþayan milyonlarca insandan hiçbir zaman farklý olmadýðýmý düþündüm. Bu topraklarda yaþayan tüm insanlarý kardeþim olarak benimsedim. Bir ülkeyi sevmek demek, bu topraklarda geçirdiðin güzel ve iyi günleri sevmek demek deðildir. Ýyi günde ve kötü günde burada olmak, vatanýn yanýnda kalmak demektir yurt sevgisi. Boþ baþak dik, dolu baþak ise eðiktir, derler. Ben hep eðik gezdim þu dünyada. Kibirden nefret ettim. Boþ baþaklar gibi diklenmedim, caka satmadým, her þeyi biliyorum demedim. Burnumun dikine gitmedim, bilginin ve bilimin ipine sarýldým. Ýþimi þansa býrakmadým. Çünkü, çok çalýþtým ve boþluk býrakmadým.’(medimagazin)