Neden Türk hekimleri hastalarýný iyileþtirdikten sonra ‘’taburcu’’ ederler; ‘’gitsin’’, ‘’evci’’ gibi kelimeler kullanmazlar, hiç aklýnýza geldi mi? Taburcu kelimesinin çok hüzünlü bir hikayesi vardýr aslýnda. Bakýn anlatayým dilim döndüðünce…
Osmanlýda týp, özellikle 13. Yüzyýlda oldukça ileri düzeydeydi. Fatih döneminde, saraya ait Darüþþifa ve þifahanelerde hekimlik hizmeti veriliyordu. O dönemin ünlü hekimlerinden Hamza Akþemseddin’in ‘’Hastalýklarýn çeþidi itibariyle, bitki ve hayvanlarda olduðu gibi tohumlarý ve asýllarý vardýr’’ tespiti, Avrupa’dan önde olduðumuzu gösteren, hastalýklarýn kökeni hakkýnda, o dönem için çok önemli bir tespittir. 15. yüzyýlda Sabuncuoðlu Þerafettin’in hazýrladýðý ilacý hayvanlarda, hatta kendinde denediði, kendini yýlanlara sokturarak panzehir denemeleri yaptýðý bilinmektedir. Özellikle Ýstanbul’un fethi sonrasý dönemde, batýlý týbbi kaynaklar Arapçaya çevrilerek bilgiler taze tutulabilmiþ, ilerlemeye ayak uydurulabilmiþtir. Ancak Rönesans çaðýnýn baþlamasý, bilim ve sanatýn her alanýndaki ilerlemeye karþý, Osmanlýda batýlýlaþma çabalarýna geliþen direnç nedeniyle, týp yönünden de önce duraklama, sonra hýzla gerileme olmuþtur.
Dikkat çekmek istediðim bir konu da þudur. Nispeten zamanýnda, bilimsel olan saðlýk hizmeti, gerçekte çoðu zaman saray ve çevresi içindi. Büyük þehirlerde bile, halkýn bir hekimle görüþebilmesi, hele yatarak tedavi görmesi diye bir olay, hemen hemen yoktu. Hepimizin bildiði þifacýlar, çýkýkçýlar, kýrýkçýlar ya da öyle bilinenler vardý. 19. yüzyýla kadar, zaten kurumsal, modern bir týbbi hizmet neredeyse yoktu.
II. Mahmut döneminde, Tanzimat atýlýmlarýnýn baþlamasýyla yeni ve düzenli bir ordunun kuruluþ çalýþmalarýna, bu orduya saðlýk hizmeti verecek, Týbbiye mektebinin açýlmasý eklendi. 14 Mart 1827’de ilk modern Týbbiye, Týbhane ve Cerrahhane-i Amire kuruldu. 14 Mart tarihinde, sadece Türkiye’de kutladýðýmýz Týp Bayramýnýn hikayesi de baþka bir yazý konusudur. 1838’de bu okul Mekteb-i Týbbiye-i Adliye-i Þahane olarak düzenlendi.
Gelelim iþin hüzünlü tarafýna. O dönem öyle bir dönemdi ki ülke yangýn yeri gibiydi. Kýrým Savaþý, Osmanlý-Rus Savaþlarý, Balkan Savaþý, 1. Dünya Savaþý, Çanakkale Cephesi, Kurtuluþ Savaþýmýz. Yedi düvel emperyalizmi, iþbirlikçilerini, Gazi Mareþal Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaþlarýyla, hiçbir kuþkuya yer vermeyecek þekilde yenip, Türkiye’mizi kurana kadar, Türk Halký her yerde, sürekli savaþtaydý. Yoksulluðu, kýtlýðý, salgýn hastalýklarý, emperyalizmin Osmanlý Ýmparatorluðu’nun son kalýntýlarýný da yok etmeye çalýþtýðý bu dönemi, gözlerinizin önüne getirdiðinizde, bu günler için binlerce kez þükür etmemiz, Atatürk ve aziz þehitlerimize sonsuza kadar minnet duymamýz gerekli.
Özellikle 1. Dünya ve Çanakkale Savaþý sýrasýnda ülkenin týp eðitimi veren tek kurumu Mekteb-i Týbbiye-i Adliye-i Þahane, hocalarýný, öðrencilerini cepheye yolluyor, eðitime ara vermek zorunda kalýyor, binasý ise tamamen hastaneye dönüþüyordu. Sadece cephede savaþmakla kalmýyor, savaþ olmadýðýnda ya da geride kalan kýdemsiz týbbiyeliler, direniþte bizzat çalýþýyorlardý. Ýzmir’in iþgalinin üç gün sonrasý, 18 Mayýs 1919’da, okulda hararetli, hüzünlü konuþmalarýn yapýldýðý, hemen direniþ gruplarýnýn örgütlendiði bilinir.
Daha çok bahsedilecek olay, anlatýlacak konu var ancak, söylemek istediðim þudur;
Ülkede herkes askerdir, eli silah tutan tüm erkekler savaþtadýr. Gerçek kurumsal düzeyde tek hastane vardýr, ülkenin her yanýndaki cephelerde tüm hekimler subaydýr, askerdir. Yaralýlar iyileþtirilir, komutan hastalarýný, askerlerini dolaþýr. Hastanede, kýþlada, revirde, cephede çadýrda, savaþta. Tabip subay, iyileþenleri, tekrar silah tutabilecekleri savaþa, taburuna yollar, ‘’taburcu’’ eder. Baþka hiçbir milletin, ülkenin hastanesinde, hastalar iyileþtiklerinde ‘’taburuna yollanmaz, taburcu’’ edilmez. Bazý deðerleri, yaþamýnýn içine böylesine sindirmiþ baþka bir millet yoktur. Baþkalarýný bilmem ama, taburcu ettiðim her hastada, göðsümün aðlamaklý kabarmasý bundandýr. Ordusunu, askerini, baðýmsýzlýk mücadelesini, Gazi Mustafa Kemal’ini, silah arkadaþlarýný, tüm aziz þehitlerini, yaþamýna böyle sindiren baþka bir millet yoktur. Bazý olgularýn farkýnda olmasak da her zaman, sonsuza kadar bizimle yaþayacaklar…
Ýþte size ‘’taburcu’’luðun hikayesi…
Esenlik, selamet, saðlýcakla kalýn…